Körfezin Kıyı Dalyanları
Eylül 30, 2022
Kızılbaşlı Örümcekkuşu
Ekim 3, 2022
parallax background

Kuş Cennetinden Körfeze Flamingoların Dansı

İzmirli gazeteci ve fotoğraf sanatcısı Lütfü DAĞTAŞ'ın kaleminden ;

Kuş Cennetinden Körfeze Flamingoların Dansı…

            Ülkemizdeki fotoğrafın 1970’li, 80’li yıllar incelendiğinde fotoğraf sanatı alanında öne çıkan adlardan birisi olan Nusret Nurdan Eren’e zamanında şu soruyu yöneltmiştim:

            -Yıllardır İzmir Kuş Cenneti’nde kuş fotoğrafları çekiyorsunuz.

Ne çekiyorsunuz?

Bu sorumun gizli yanı, “Bıkmadınız mı, hepsi daha önce fotoğraflarını çektiğiniz kuşlar değil mi?” idi.

            -Ben, diye başladı, “kuş değil, kuşların danslarını çekiyorum!” Bu yanıt karşısında bir süre duraladığımı çok net biçimde anımsıyorum.

            Sonra şöyle sürdürmüştü açıklamasını:

-Elinde 600’lük, 1200’lük tele objektifle duran kuşların fotoğrafını çekme dönemi çoktan bitti, şimdi hareket çekmek gerek!

            Bu konuşmanın üzerinden pek uzun geçmemişti ki, 1999 yerel seçimlerinde Çiğli Belediye Meclis Üyesi olunca ilçenin sınırları içersinde kalan ‘İzmir Kuş Cenneti Koruma ve Geliştirme Birliği’ne seçilmem de hemen ardından geldi. Bir görev ve sorumluluk üstlenmiştim. On yıl kadar bu birliğin üyesi olarak görev yapınca; bundan hareketle de Hollanda’daki Kuzey Denizi’ne kıyısı olan Lelysdat ve Fransa’da Akdeniz kıyısı Camarque benzer sulak alanlarında konuyla ilgili incelemelerde bulunma sonucu, İzmir Kuşcenneti’nin, kentimiz açısından ne denli önemli ve değerli olduğunu daha iyi anladım.

            Elbette benim anlamam yeterli değildi; anlatmalı, özellikle de genç kuşaklara benimsetme konusunda programlar yapmalıydım, yapmalıydık. Bu konuda bilgim ve gücüm yettiğince çalışmalara yöneldim. Bu çalışmalardan önemli bir ayağı, o dönemki adıyla İZKUŞ kuruluşu çatısı altında Birlik Başkanımız, gazetecilikten meslektaşım Nurgül Uçar ve meclis üyesi arkadaşlarımla el ele vererek ulusal ölçekte düzenleme geleneğini geçerli kıldığımız, ‘Kuş Cenneti’ konulu karikatür yarışma ve sergileri ile yine Kuş Cenneti odaklı fotosafariler oluşturdu. Kısa sürede çok başarılı sonuçlar aldık.

            Bugüne geldiğimizde İzmir Kuş Cenneti’nde varlığı saptanan kuş türü sayısının yaklaşık 300, memeli sayısının 9 olması, varsıl bitki örtüsü, cennetin ayrıca tuz üretimi ve balıkçılık açılarından ekonomik kaynak oluşturması varsıllığının somut kanıtlarıdır. Çalışma ve proje oluşturmalarımda en yüreklendiğim temel unsur buydu.

            Kuş Cenneti, İzmir Körfezi’nin Karşıyaka sahilinden başlar, Çiğli kıyıları ile tuz üretiminin söz konusu olduğu Çamaltı Tuzlası’nı içine alır, Foça’ya değin uzanır.

            İzmir Kuş Cenneti’nin oluşumundaki temel unsur burasının Gediz Nehrine delta oluşturmasıdır. Tarih boyu Gediz’in 8 kez yer değiştirdiği kayıtlarda yer almaktadır. Nehrin, körfezi alüvyonlu toprakla doldurması karşısında bu denli sıklıkla yatağının değiştirilmesi hep gündemde olmuştur. Hazin olan şudur ki, doğal yaşam alanını salt bataklık olarak gören anlayış, sonraki yıllarda politik güçlerini arkasına destek olarak alan rant kavramı; kent merkezi diyebileceğimiz bu önemli alandaki doğallığı geri dönülmez biçimde tahribata uğratmıştır.

Genç kuşaklar, tahribatı yapanları yargılama bilincinde oldukları için ad ve unvanları ne olursa olsun tahribatçıların bağışlanması söz konusu değildir.

            Nitekim bunu belgeleyen bir fotoğrafla yakın zamanda “İzmir’i anlatmaya dayalı” bir fotoğraf yarışmasında ödül aldığımı anımsıyorum. O fotoğraf şöyle: Yapılaşması asla söz konusu olmaması gereken deniz kıyısı doldurulmuş alanda yükselen birbirine zincirleme sıralanmış apartmanlar ve kıyıda gezinen burasının asıl sakinleri pelikanlar.

             Bir başka görüntü daha vardı sıklıkla gördüğüm ama henüz görüntülemediğim. O da şöyleydi: Yine denize bitişik apartmanlar ve on adım ötedeki flamingo topluluğu. Birlikte havalanıyor, altları uçuk pembe renkli uzun kanatlarını birlikte açıyor, birlikte yükseliyor, birlikte suya konuyorlardı. Nusret Nurdan Eren’in fotoğrafladığı gibi dönemleri geldiğinde birbirlerine kur yapıyor, gagalarını gagalarına dayayarak öpüşüyorlardı. Çiğli’ye doğru gidildikçe yine bir diğer hata doldurularak elde edilmiş doğal yaşam alanına tekstilden makina, boya, kimya, yağa türlü sanayi fabrikalarının kurulmuş olmasıydı.

             Benzer sulakalan Lelystad’daki incelemelerim sırasında, Hollandalı uzmanlar; bana, ülkelerinin su altından karaya dönüştürülerek elde edilmiş topraklara sahip olduğu gerçeğini anımsattıktan sonra, “bizim ülkemizin deniz düzeyinin altında kaldığını konuklarımıza şu tümceyle anlatırız: Hollanda, balıkların deniz düzeyinin üstünde yüzdükleri, kuşların altında uçtukları yeryüzünün tek ülkesidir!” biçiminde gayet vurucu bir söylemde bulunmuşlardı.

             Hâlâ kara parçalarını sudan kurtararak toprak elde etmeye dayalı projelerin peşindeydiler. Rehberlerimizden Delf Teknik Üniversitesi Yapı Teknolojileri Bölümü’nden endüstriyel tasarımcı mühendis Ties Rijken’in şu vurgusu gerçekten çarpıcıydı: “altında kalmak istemiyorsan, üzerinde yaşa!” Bu görüşten hareketle yine 1950’li ve 1960’lı yıllarda Kuzey Denizi kıyısında bir alanı 20 bin kişinin yaşayabileceği bir kent alanı olarak planlamışlar, aynı planda sanayileşme ile birlikte liman yapımına da yer vermişlerdi. Bir süre projelendirdikleri bölgenin sularını kanallar yardımıyla boşalttıklarında evdeki hesaba hiç uymayan bir gerçekle karşılaşmışlardı. O da şuydu: Yaban yaşamının önemli parçası kuş türleri hızla ortaya çıkmış, göçmen kuşların dışında diğer türler burayı üreme bölgesi olarak seçmişlerdi. Yaban atlarından bitki ve memelilere, sürüngenlerden çiftyaşamlılara, içsu balıklarından kelebeklere, kızböceklerine pek çok hayvan burayı yurt edinmişti. Bu gerçekten beklenmeyen bir gelişmedir. Plân ivedi olarak durdurulur; Hükümet, yerel yönetim ve halk üçlüsü bölgenin sulakalan olarak doğal yaşam bölgesi niteliğinde kalması yönünde oybirliği ile karar alır.

             Bu bilgilendirmenin ardından bölgede çalışma yapan Wageningen Üniversitesi’nden uzman Ester Koopmanschap sözü devralıyor:

            -Bizde bir söz vardır: Tanrı dünyayı, Hollandalılar da Hollanda’yı yarattı! Bu kararın ardından teknoloji devreye sokulur, bu kez su üstünde yüzen kentler projelendirilir. Geçmişte, 1932 yılında Kuzey Denizi’nin gelgitleri karşısında denize kıyı boyu set yapan, ancak bu arada Ren Nehri’nin taşmasıyla ağır can kaybı yaşayan Hollandalıları bu projeyi savunmaya iten bir de şu görüş geçerlilik kazanacaktır süreç içersinde:

            -Yine kaçınılmaz bir sel felâketi karşısında evlerin su altında kalması yerine yüzmeleri düşüncesi kulağa hoş geliyor!

Ve bu başarılır;

             Yüzen evlere dayalı 20 bin kişilik yüzen kent yapılanması denizden daha geriye çekilir, liman ve sanayileşme düşüncesinden ise tümüyle vazgeçilir. Hollandalı uzmanlar bu yapılanları tek tek yerinde bana gösterdiler, tanıklığımı sağladılar.

             Tüm bu tanıklığım karşısında, küresel ısınmanın gündemde olduğu süreçte kentimize bahşedilmiş İzmir Körfezi’nin orta yerinde varsıllığıyla bizden ilgi, anlayış ve destek bekleyen kuş cennetimize karşı hoyratlığımızı, yabanıl insanlığımızı acı acı düşünmek durumunda kaldım. Bize bahşedilmiş bu sulakalanda, Gediz Deltası’nda; dolaysıyla kuş cennetinde kış ve yaz mevsimlerinde, soyu tükenme tehlikesiyle de karşı karşıya olanlar dahil, 289 çeşit kuş türünün belirlenmiş olması, sayıca yaklaşık 80 ile 120 bin arasında su kuşuna ev sahipliği yapması, flamingoların önemli üretim alanı niteliğini taşıması insan olarak yaptıklarımızdan dolayı derin pişmanlık duymamızı gerektiren hemen üç beş unsurdu. Üstelik yine bölge, kuş türlerinin dışında çakal, tilki, porsuk, yaban ve saz kedisi, yaban domuzu gibi memeli hayvanlar ile yılkı atları için de önemli bir yaşam alanıydı. Ve yöneticilerimiz zamanında bölgenin ‘korunması yükümlülüğünü kabul ettiklerine’ dönük olarak Uluslararası Ramsar Sözleşmesi’ne imza koymuşlardı.

             Aynı zamanda Akdeniz’in önemli sulakalanlarından birisi olan 40 Bin dekar büyüklüğe sahip deltada yer alan İzmir Kuş Cenneti’ni özellikle genç kuşaklara tanıtmak bir seferberlik işi. Bu seferberlikten başarılı çıkıldığı ölçüde bölgede kaçak avcılık sona erecek, balıkçılar evlerine ekmek parası götürecek, küresel ısınmaya karşı bir koruma alanının varlığı söz konusu olacak, Nusret Nurdan Eren’i izleyecek nice fotoğraf sanatçısı körfezdeki günbatımı sırasında flamingoların aşka davet danslarını görüntüleyip ölümsüz kılacak.