Gediz Deltası
Gediz Deltası, batısı ve güneyinden İzmir Körfezi ile komşudur. Kuzeyi ve
doğusu ise dağ ve tepelerle çevrilidir. Deltanın doğu ve güneydoğusunu Yamanlar
Dağı (
Ege Bölgesi’nin ikinci büyük nehri olan Gediz, toplam 401 km² lik
uzunluğa ve 17.500 km² lik bir su toplama havzasına sahiptir. Nehir yaklaşık 2
milyon yılda 7 defa yatak değiştirerek, taşkınlar yaparak 40.000 hektarlık yüzölçümüyle
Türkiye’nin dördüncü büyük deltası olan Gediz Deltası’nı oluşturmuştur.
Deltanın 20.400 hektarlık kısmı sulakalan özelliğindedir. Sulakalan kısmının
dışında kalan bölgeler ise tarım alanları, meyve bahçeleri, çeşitli
yükseltilerde tepeler, yerleşim alanları ve sanayi bölgelerinden oluşmaktadır.
Gediz Deltası’nın sulakalan kısmının büyük kısmını tuzcul habitatlar
oluşturmaktadır. Bu habitatlar Mavişehir yakınlarından başlayarak Foça
Tepeleri’ne kadar olan kıyı boyunca hemen hemen kesintisiz bir şekilde
uzanmaktadır. Bu tuzcul bölgeler kıyı bataklıkları, lagünler, adacıklar, geçici
sulak çayırlar gibi, pek çok canlı için üreme ve beslenme açısından büyük önem
taşıyan habitatlar ihtiva etmektedir. Kıyılardaki özellikle Deniz börülcesi (Salicornia europea) nin yoğun olduğu
kıyı bataklıklarının arkasındaki tuz oranının daha düşük olduğu bölgelerde
Ilgın (Tamarix smyrnensis) ve Salsola cali türlerinin karakteristik
olduğu çalı vejetasyonu hâkimdir. Bu yapı özellikle Mavişehir ile Çamaltı
Tuzlası arasındaki bölge olan Güney Gediz Deltası ve Çamaltı Tuzlası ile Foça
Tepeleri arasında kalan kuzey Gediz Deltası’nda çok açık bir şekilde
gözlenebilir. Tamamına yakını tuzla içersinde kalan ve orta Gediz Deltası
diyebileceğimiz bölgede ise tuzlaya ait tuz tavaları önemli bir yer kaplar. Her
ne kadar yapay bir habitat olsa da bu tuz tavaları, özellikle sukuşları
açısından önemli beslenme alanlarıdır. Tuzcul ekosistemlere bağımlı olan ve
Türkiye’de sadece Tuz Gölü ve Gediz Deltası’nda üreyen Flamingo (Phoenicopterus roseus), tuz yoğunluğunun
çok yüksek olduğu tuz tavalarının arasındaki birkaç küçük adacıkta koloni
halinde yuvalanmaktadır. Ayrıca tuz tavaları Flamingo’ların temel besini olan Artemia salina adındaki omurgasız
canlının da bolca bulunduğu alanlardır. Orta Gediz Deltası’nın önemli bir
kısmını da doğal bir lagün olan Homa Dalyanı oluşturur.
Gediz Deltası’nın tuzcul ekosistemlere oranla çok daha az alanı kaplayan
tatlı su habitatları ise daha çok eski nehir yatakları, sulama, tahliye ve
drenaj kanalları ile tuz tavalarının hemen kuzeyinde kalan ve “Sazlıklar” adı
verilen bölgede yoğunlaşır. Buralarda özellikle Kamış (Phragmytes australis)’in hâkim olduğu sazlık alanlar ile mevsimsel
olarak su altında kalan geçici sulak çayırlar mevcuttur. Son on yılda, tuzladan
kaynaklanan tuzlanma ve tatlı su sıkıntısı nedeniyle sazlıkların kapladığı alanlarda
önemli bir azalma olmuştur. Kuzey Gediz Deltası'nda da etrafı sazlıklarla kaplı
tatlı su gölcükleri bulunmaktadır. Deltanın içerisindeki en büyük tatlı su gölü
ise günümüzde Seyrek’in bir mahallesi olan Villakent’in hemen güneyinde kalan
Sazlı Göl’dür. Tamamı sazlıklarla kaplı olan bu göl, yoğun drenaj ve kuraklık
nedeniyle büyük tehdit altındadır.
Delta içerisinde kalan Üç Tepeler ve Taşlı Tepeler, Gediz Nehri bölgeyi
alüvyonlarıyla doldurmadan önce ada olan yeryüzü şekilleridir. Bu tepeler
kayalık yapıları, genellikle maki ve friganadan oluşan vejetasyonları ile delta
içinde farklı bir habitatın şekillenmesini sağlayarak, deltadaki canlı
çeşitliliğine önemli katkı sağlamaktadır.
Gediz
Deltası’nda yapılan çalışmalar ile alanda 61 familyaya ait 314 bitki türü
belirlenmiştir. Bu türlerden iki tanesi (Campanula
lyrata subsp. lyrata ve Stachys
cretica subsp. smymaea) endemiktir. Gediz Deltası’nın özellikle güney
kısımlarında önemli bir alan kaplayan Süpürge otu (Limonium sieberi) bitkisinin oluşturduğu habitatlar, Avrupa Birliği
Habitat Yönetmeliği altında öncelikli korunması gereken bir habitat tipidir.
Gediz Deltası’nın en önemli fauna
elemanları, gerek tür çeşitliliği gerekse de populasyon büyüklükleri açısından
hiç kuşkusuz kuşlardır. Gediz Deltası’nda bugüne kadar yapılan gözlemlerde 278
kuş türü kaydedilmiştir. Bu türlerden bazıları alanda uzun yıllardan bu yana
görülmeyen (Toy, Mezgeldek, Akkuyruklu kartal, İzmir yalıçapkını…),
rastlantısal olarak görülen (Bıldırcınkılavuzu, Kulaklı orman baykuşu…) ya da
çok nadir görülen (Dikkuyruk, Altıngöz, Sütlabi…) gibi türler olsa da, deltada
2006 yılı içerisinde gözlenen 235 kuş türü alanın tür çeşitliliğini göstermesi
açısından önemlidir.
Gediz Deltası, Flamingo’nun
Türkiye’de ürediği iki alandan biridir. Deltada son yıllarda yapılan koruma ve
restorasyon çalışmaları ile üreyen Flamingo çifti sayısında önemli bir artış
olmuş ve delta 5000 ile 8000 çift arasında Flamingo’nun ürediği bir alan haline
gelmiştir. Kış Ortası Sukuşu Sayımları’nda, 17.000 kadar Flamingo’nun kışı
deltada geçirdiği tespit edilmiştir.
Gediz Deltası Tepeli Pelikan (Pelecanus crispus) ın Manyas Gölü
(Balıkesir), Büyük Menderes Deltası (Aydın), Aktaş Gölü (Ardahan) ve Kızılırmak
Deltası (Samsun) ile birlikte Türkiye’de ürediği 5 alandan biridir. Homa
Dalyanı’nın içerisindeki küçük adacıklarda her sene 70 çift kadar Tepeli Pelikan
kuluçkaya yatmaktadır. Tepeli Pelikan’ın nesli dünya ölçeğinde tehlike
altındadır ve tüm Dünya popülasyonu 15.000 kadardır. Ayrıca delta bu türün
kışlaması açısından da büyük önem taşımaktadır. Her kış 700 kadar Tepeli Pelikan
kışı Gediz Deltası’nda geçirmektedir.
Nesli küresel ölçekte tehlike
altında olan Küçük Kerkenez (Falco
naumanni) delta içerisindeki Süzbeyli ve Tuzçullu mahallelerinde en az 30
çift kadar üremektedir. Deltada gözlenen ve nesli küresel ölçekte tehlike
altında olan kuş türleri Tablo 1’de gösterilmiştir.
Türkçe isim |
Latince isim |
Statüsü |
Deltadaki durumu |
Dikkuyruk |
Oxyura leucocephala |
EN |
Nadir |
Tepeli Pelikan |
Pelecanus crispus |
VU |
Ürüyor |
Sibirya Kazı |
Branta ruficollis |
EN |
Çok
soğuk kışlarda görülüyor |
Şah Kartal |
Aquila heliaca |
VU |
Nadir |
Küçük Kerkenez |
Falco naumanni |
VU |
Ürüyor |
Pasbaş Patka |
Aythya nyroca |
NT |
Az
sayıda düzenli görülüyor |
Toy |
Otis tarda |
VU |
Nesli
tükenmiş |
Bıldırcınkılavuzu |
Crex crex |
NT |
Nadir |
Mezgeldek |
Tetrax tetrax |
NT |
Nadir |
Boz Kirazkuşu |
Emberiza cineracea |
NT |
Nadir |
Bozkır Delicesi |
Circus macrourus |
NT |
Nadir |
Gediz Deltası’nda 2006 baharında
yapılan “Üreyen Kuşlar Atlas Çalışması”nda, 61’i kesin, 25’i yüksek ihtimalle
ve 17’si de muhtemel olmak üzere toplam 103 kuş türünün ürediği belirlenmiştir.
Delta, kışlayan sukuşları açısında
önemli popülasyonları barındırmaktadır. Her sene düzenli olarak
gerçekleştirilen “Kış Ortası Sukuşu Sayımı (KOSKS)” sonuçlarından, yüksek
sayılarda sukuşunun kışlamak için deltayı tercih ettiği görülmektedir (Tablo 2).
Yıllar |
Sukuşu sayısı |
1999 |
126.148 |
2002 |
78.741 |
2004 |
27.834 |
2005 |
46.211 |
2006 |
64.281 |
2007 |
49.011 |
Gediz Deltası’nda bugüne kadar yapılan araştırma ve gözlemlerde 24 tür
sürüngen ve 4 tür amfibinin yaşadığı tespit edilmiştir. Sürüngen türleri
arasında özellikle Homa Dalyanı açıklarında balıkçılık yapan balıkçılar
tarafından sık görüldüğü ifade edilen Caretta
caretta’nın varlığı önemlidir. Caretta
caretta’lar besin açısından zengin delta kıyılarını beslenme amacıyla
kullanmaktadır.
Deltada memeli varlığı ile ilgili yapılan bir çalışma bulunmamaktadır.
Ancak özellikle kuş araştırmaları ya da gözlemleri sırasında rastlanan pek çok
memeli türü bulunmaktadır. Bunlar arasında Çakal (Canis aureus), Tilki (Vulpes
vulpes), Porsuk (Meles meles), Yaban
Domuzu (Sus scrofa), Yaban Kedisi (Felis silvestris), Saz Kedisi (Felis chaus), Yaban Tavşanı (Lepus europaeus), Gelincik (Mustela nivalis), Kirpi (Erinaceus
concolor) gibi bazı türler sayılabilir. Çok nadir görülen bir kedi türü
olan ve yaşamak için sulakalanlara bağımlı durumdaki Saz Kedisi’nin yaşamını
devam ettirebilmesi için, sazlık ve ılgınlık bölgelerin korunması çok büyük
önem arz etmektedir. Tüm bunlara ilaveten, dünyanın en nadir canlılarından biri
olan Akdeniz Foku (Monachus monachus)
da delta kıyıları ya da açıklarında çok nadir de olsa balıkçılar tarafından
gözlenmektedir.
Delta kıyılarında ve dalyanlarda
60 tür deniz balığı, Gediz Nehri ağzında ise 14 tür tatlı su balığı tespit
edilmiştir.
Koruma Statüleri
Gediz Deltası’nın Mavişehir
sınırından itibaren Foça Tepeleri’ne kadar olan kısmı 1. Derece Doğal Sit
Alanı’dır. Leukai antik kentinin bulunduğu Üçtepeler ile Panaztepe ve Larissa
antik kentlerinin bulunduğu alanlar 1. Derece Arkeolojik Sit Alanı’dır.
Deltanın “Degaj” mevkiinden
başlayarak Foça Tepeleri’ne kadar uzanan kısmı, 1998 yılından bu yana RAMSAR
(Özellikle Sukuşları Açısından Önemli Sulakalanların Korunmasına Dair
Uluslararası Sözleşme) alanı statüsündedir. Delta Türkiye’de bu statüye sahip
12 sulakalandan biridir. RAMSAR statüsü alanın uluslar arası ölçekte önemli bir
sulakalan olduğunu göstermektedir.
2007 yılı haziran ayı içerisinde
yapılan Ulusal Sulak Alan Komisyonu (USAK) toplantısında kabul edilerek
yürürlüğe giren Gediz Deltası Yönetim Planı’nın çerçevesinde, deltanın “Mutlak
Koruma Bölgesi”, “Sulakalan Bölgesi”, “Ekolojik Etkilenme Bölgesi” ve “Tampon
Bölge” olmak üzere koruma kuşakları belirlenerek “Sulak Alanları Koruma
Yönetmeliği” kapsamında koruma altına alınmıştır. Çevre ve Orman Bakanlığı 2007
yılı mart ayı içerisinde, yönetim planının tamamlanması ve koruma bölgelerinin
belirlenmesi ile birlikte birden fazla koruma statüsünün alanda yönetimsel
zorluklara neden olduğu gerekçesi ile 1994 yılından bu yana devam eden “Yaban
Hayatı Geliştirme Alanı” statüsünü kaldırmıştır. Statünün kaldırılmasına karşı
olarak bazı sivil toplum kuruluşlarının açtıkları dava devam etmektedir.
Deltanın Önemli Kıyısal Alanları, Felaket
Durumunda Olası Riskler ve Tedbirler
Gediz Deltası bütünsel olarak doğal,
zirai, kültürel ve ekonomik açıdan çok önemli bir alandır. Ancak Delta kendi
içerisinde doğal açıdan farklılıklar gösteren ve farklı seviyelerde önem arz
eden alt bölümlere ayrılabilir. Bu ayrım habitatlar, arazi kullanım şekilleri, doğallık
gibi farklı şekillerde yapılabilir. Gediz Deltası kıyılarını, özellikle İzmir
Körfezi ile doğrudan temas halinde olmasından dolayı, bir alt bölüm olarak ele
almak daha faydalı olacaktır.
Gediz Deltası’nın kıyı şeridi
Mavişehir’den başlayarak Foça Tepeleri’ne kadar devam eden, genellikle kıyı
bataklıkları ve lagünlerden oluşan bir yapıya sahiptir. Mavişehir ile Çamaltı
Tuzlası arasında kalan ve Güney Gediz Deltası olarak isimlendirebileceğimiz
bölge, doğal yapısına olan pek çok müdahaleye rağmen (moloz dökümü, yapılaşma
vb.) delta içerisinde doğallığını koruyabilmiş bir önemli bölgedir. Bu doğal
kıyı bataklıkları pek kuşun üreme ve beslenme alanlarını oluşturur. Bu bölgede yapılan
KOSK sayımlarında 8–10 bin kadar Flamingo burada beslenmektedir. Karabatak (Phalacrocorax carbo), Küçük Karabatak (Phalacrocorax pygmeus), Tepeli Pelikan,
Sakarmeke (Fulica atra), martı
türleri ve pek çok ördek türü için bu bölgeler çok önemli beslenme alanlarıdır.
Bunlarla beraber Sumru (Sterna hirundo),
Küçük Sumru (Sterna albifrons), Uzunbacak
(Himantopus himantopus), Gümüş Martı
(Larus cachinnans), Akça Cılıbıt (Calidris alexandrinus), Mahmuzlu Kızkuşu
(Vanellus spinosus), Kızılbacak (Tringa totanus), Sarı Kuyruksallayan (Motacilla flava) gibi pek çok kuş türü
de bu bölgede hem beslenmekte, hem de üremek için özellikle deniz
börülcelerinin yoğun olduğu bu kıyı bataklıklarını tercih etmektedir.
Güney Gediz Deltası’ndaki kıyı
bataklıkları aynı zamanda yavru balıkların yumurtadan çıktıkları ve yırtıcı
balıklardan korunmak için saklandıkları korunaklı bir bölge olmasından dolayı
da büyük önem taşımaktadır. Çünkü bu korunaklı kıyılar olmasa yavru balıkların
belli bir büyüklüğe ulaştıktan sonra denize dönerek yaşamlarına devam etmesi
imkânsız hale gelecek ve körfezde yapılan balıkçılık bundan büyük ölçüde
olumsuz etkilenecektir.
Güney Gediz Deltası’nın kıyı
bataklıkları balık yemi ve deniz börülcesi toplayarak geçimini sağlayan pek çok
insan açısından da korunması gereken öncelikli alanlardandır.
Olası bir deniz kazası ve İzmir
Körfezi’nde meydana gelebilecek petrol ya da kimyasal kirlenme durumunda, bu
bölge yaklaşık
Çilazmak Dalyanı’ndan başlayarak
Kırdeniz Dalyanı’nın bitimine kadar uzanan ve Orta Gediz Deltası olarak
isimlendirebileceğimiz bölge ise Çamaltı Tuzlası ve 3 tane doğal lagünü içinde
barındırması açısından çok önemlidir. Çamaltı Tuzlası 6000 hektarı bulan
yüzölçümü ile Türkiye’nin en büyük yapay tuzlasıdır. Yıllık 500–600 bin tonluk
tuz üretimi ile Türkiye’nin tuz ihtiyacının üçte birini karşılamaktadır.
Tuzlaya ait tuz tavaları arasındaki birkaç adacıkta her sene 5000 çift kadar Flamingo
kuluçkaya yatmaktadır. Flamingoların temel besinlerinden biri olan Artemia salina adındaki omurgasız canlı
tuz oranı yüksek bu tuz tavalarında bol miktarda bulunduğundan Flamingo’lar
beslenme amacıyla da bu tavalarda yüksek sayılarda gözlenmektedir. Bununla
beraber tuz tavaları pek çok ördek ve martı türü, sumru türleri, Kılıçgaga (Recurvirostra avosetta), Tepeli Pelikan,
balıkçıl türleri, Karabatak, Küçük Karabatak ve diğer pek çok kuş türü
açısından değerli beslenme alanlarıdır.
Olası deniz kazası sonucu meydana
gelebilecek kirlenmede en acil yapılması gerekenlerden biri tuzlanın pompalarının
durdurulmasıdır. Çünkü tuzlanın mevcut 3 adet pompa binasının ikisi denizden tuz
tavalarına doğrudan su basmaktadır. Bir tanesi ise suyu Homa Dalyanı’nın
içerisinden alarak pompalamaktadır. Özellikle denizden su basan pompaların kaza
durumunda ve kimyasalların buraya ulaşması durumunda çalışır durumda olması,
500–600 bin tonluk bir tuz üretimini etkileyecektir. Bu durum ülke ekonomisi
açısından oldukça önemli bir kayba ve tuz tavalarından oluşan 6 bin hektarlık
bir sulakalan bölgesinin kirlenmesine neden olacaktır. Ayrıca kimyasal
kirlenme, tuzlanın tuz tavalarında beslenen pek çok kuş türü ve özellikle de
tuz tavalarının arasında üreyen Flamingo’lar açısından felaketle
sonuçlanabilir. Tuzla acil durumlarda haberdar edilerek pompalarını durdurursa,
tuz tavaları ve tavalarla bağlantılı kanallarda olumsuz bir durumla
karşılaşılmayacaktır.
Çilazmak Dalyanı yaz göçmeni olan
Akdeniz Martısı (Larus melanocephalus)’nın
Gediz Deltası’ndaki en büyük kolonisini barındırması açısından önemlidir.
Buradaki birkaç küçük adacıkta 1200 çift kadar Akdeniz Martısı üremektedir.
Ayrıca bu dalyanda Sumru, Küçük Sumru, Poyrazkuşu (Haematopus ostralegus) gibi türler de üremektedir. Çilazmak Dalyanı
açık bir dalyan ve dalga erozyonu dolayısıyla aşınmış olduğundan, parça parça
küçük adacıklardan oluşmaktadır. Bu adacıklarda ya da yakınlarında ve yine
dalyanın hemen kuzeyinde, onlarca balıkçı teknelerini bağlamakta ve buradan
denize açılmaktadır. Buradaki balıkçılar olası kaza durumunda acilen uyarılmalı
ve gereken önlemleri almaları sağlanmalıdır.
Homa Dalyanı deltadaki en önemli
doğal oluşumlardan biridir. Bunun nedeni, diğer iki dalyandan daha büyük ve
doğal yapısının daha iyi korunmuş olması ve kapalı dalyan özelliği
göstermesindir. İşletimi Ege Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi tarafından
yapılan Homa Dalyanı’nda klasik “dalyan balıkçılığı” yapılmaktadır. Ocak ayında
açılan dalyan ile denizi bağlayan girişler, haziran ayına kadar açık kalmakta
ve bu süre zarfından Kefal, Çipura, Levrek, Dilbalığı, Yılan Balığı gibi balık
türlerinin yavruları denizden dalayanın içine girmektedir. Haziranda dalyan
girişlerinin kargılarla kapatılması ile balıklar içeride kalmakta ve yıl sonuna
kadar buradan avlanmaktadır. Bundan 15–20 sene öncesine kadar 300 ton kadar
balığın yakalandığı dalyanda son senelerde sığlaşma ve tatlı su girişinin
azlığı nedeniyle meydana gelen tuzlanma, ayrıca genel olarak denizlerimizdeki
balık miktarının azalması sebebiyle yakalanan balık miktarı 30 ton civarına
düşmüştür.
Homa Dalyanı’nın içerisinde yer alan adacıklarda her sene 70 çift kadar
tepeli Pelikan yuva yapmaktadır. Ayrıca bu adacıklarda Hazar Sumrusu (Sterna caspia), Küçük Sumru (Sterna albifrons), Gümüş Martı (Larus cachinnans) gibi türler de koloni
halinde üremektedir. Dalyan içerisindeki bu adacıkların önemli
fonksiyonlarından biri de kuşların buraları, özellikle kış aylarında gecelemek
için kullanmalarıdır. 200 kadar Tepeli Pelikan, 5000 kadar Karabatak, 50 kadar
Kaşıkçı (Platalea leucorodia), 5000
kadar Gümüş Martı bu adacıkları gecelemek için kullanmaktadır. Homa Dalyanı’nın
sığ suları besin açısından zengin olduğundan, dalyanın içerisinde özellikle kış
aylarında 5 bin ila 10 bin Flamingo’yu beslenirken görmek mümkündür. Yine 10–12
bin civarı Karabaş Martı kış aylarında beslenmek ve gecelemek amacıyla dalyanda
toplanmaktadır. Özellikle soğuk geçen kışlarda, Homa Dalyanı’ndaki sukuşlarının
sayısı, akşam saatlerinde gecelemeye gelen bireylerle beraber 30 bini
bulmaktadır.
Doğal ve ekonomik açıdan bu kadar önemlii bir bölge olması nedeniyle, İzmir
Körfezi içinde meydana gelebilecek her hangi bir kimyasal, biyolojik vb.
kirlenmede öncelikli korunması gereken alanlardan biri Homa Dalyanı’dır. Dalyan
kıyıları bu kirlenmeden ilk etkilenecek bölgedir. Eğer kirlilik dalyanın
içerisine kadar ulaşırsa burada çok büyük sayılarda balık ve kuşun öleceği
aşikârdır. Bu yüzden kirlenmenin dalyanın içerisine etkisini önlemek ya da
azaltmak için, kazanın haber alındığı andan itibaren dalyanın deniz ile
bağlantısını sağlayan girişleri kapatılmalıdır. Dalyanın girişlerinin kapatılması,
burada hazır bulundurulabilecek plastik bariyerler ile yapılabilir. Bu
bariyerler dalyanın 3–4 adet olan girişlerinin ağzını kapatacak şekilde
yerleştirilerek petrol vb. maddelerin içeriye girmesi engellenebilir. Dalyanın
denize bakan kısımlarını oluşturan kumsalları ise buradan geçimini sağlayan
balıkçılar ve yaz aylarında burada yüzmeye gelen insanlar açısından oldukça önemlidir.
Yaz aylarında meydana gelebilecek kazalarda bu bölgeler etkileneceğinden
buradaki balıkçılar ve yüzmeye gelen vatandaşlar acil bir şekilde uyarılmalıdır.
Deltanın en kuzeyinde yer alan lagün olan Kırdeniz Dalyanı boyut olarak
deltadaki en küçük dalyandır. Kapalı bir lagün değildir ve Çilazmak Dalyanı
gibi adacıklardan oluşmaktadır. Bu adacıklar üzerinde balıkçı kulübeleri
bulunmaktadır. Olası kimyasal kirlenme durumunda yine buradaki balıkçılara
haber ulaştırılmalı ve gereken tedbirleri almaları sağlanmalıdır. Ayrıca
dalyan, 2006 yılında yapılan “Gediz Deltası Üreyen Kuşlar Atlas Çalışması”ndan
çıkan sonuçlara göre Türkiye’de Karagagalı Sumru’nun ürediği tek alandır. Olası
kaza durumunda buradaki kuşların, balıkların ve balıkçıların olumsuz
etkilenmesini engellemek için dalyan adacıklarının önlerine plastik bariyerler
yerleştirilebilir. Kirlenme sonrasında bu bölgeler mümkün olan en kısa sürede
temizlenmeye çalışılmalıdır.
Sonuç
Gediz Deltası gerek ekolojik gerekse
de ekonomik özellikleri nedeniyle üstüne titrenip korunması gereken ve korunma
önceliği olan bir doğal alandır. İzmir’in n bu kadar yakınında olmak delta için
bu güne bir talihsizlik olmuş ve delta İzmir’in üzerine gelmesi ile sürekli
alan kaybetmiştir. Günümüze kadar çok fazla kıymeti bilinmeyen bu alanın,
ileride İzmir insanı için hava alabileceği, doğayla baş başa uzun yürüyüşler
yapabileceği, fotoğraf çekip kuş gözleyebileceği bir yer olarak rekreasyonel
açıdan çok büyük önem taşıyacağı, alana olan ilginin gün geçtikçe artması ile
ortaya çıkmaktadır. Gediz Deltası’nı yani İzmir’in Kuş Cenneti’nin doğal
yapısını bozucu her türlü etkiden korunması gerekmektedir. Bu sadece alanın
sahip olduğu koruma statüleriyle değil, mümkün olduğunca alanı tanımak, gezmek
sonucunda hakkında bir kamuoyu oluşturulması ile mümkün olacaktır.
Doğal açıdan değerlendirildiğinde İzmir Körfezi ile Gediz Deltası birbirine bağlı ekosistemlerdir. İzmir Körfezi’ndeki canlı çeşitliliğinin bu kadar fazla olmasının, bu kadar çok balıkçıya rağmen hala pek çok insanın denizden geçiniyor olmasının nedeni Gediz Nehri’nin binlerce yıldır buraya taşıdığı alüvyonla oluşturduğu Gediz Deltası’dır. Bu kıyılar milyonlarca canlının üremesi, beslenmesi ve saklanması için en uygun yaşam alanlarını oluşturmaktadır. Ayrıca nehrin binlerce yıldır taşıdığı organik maddeler de doğal çeşitlilik açsından çok büyük önem arz etmektedir. Körfezde meydana gelebilecek herhangi bir kaza ya da felakette Gediz deltası bundan önemli ölçüde etkilenecektir. Maalesef petrol ya da kimyasal kirlenmelerde pek canlı türü yaşamını kaybedecektir. Bu kadar büyük bir kıyı alanının tamamını, büyük bir kaza anında kirlenmeden korumak imkânsızdır. Ancak yukarıda belirttiğimiz alanın öncelikli bölgelerinde alınacak tedbirlerle kirlenmenin etkileri azaltılabilir. Kirlenmenin etkileyeceği bölgelerde yapılması gereken ise etkilerin süresinin azaltılması açısından buradaki kirlenmeyi bertaraf edecek çalışmaların kirlenme sonrasında acilen başlatılmasıdır.
HAZIRLAYAN: Uzman Biyolog Ömer DÖNDÜREN